Ana Sayfa / Makaleler / Bilirkişilik Kurumu ve Bilirkişilik Kanunu
arabuluculuk

Bilirkişilik Kurumu ve Bilirkişilik Kanunu

17.01.2025

A. Tanımlar

1. Bilirkişi

Bilirkişilik denilince ilk akla gelen, ehliyet ve liyakat kavramlarıdır. 24/11/2016 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanununun    2 nci maddesinde Bilirkişi, “ Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi “ olarak tanımlanmıştır.

2. Bilirkişilik Görevi

Mahkemece yapılan davete uyup tayin edilen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmayı, yemin etmeyi ve bilgisine başvurulan konuda süresinde oy ve görüşünü mahkemeye bildirmeyi kapsar.

3. Bilirkişilik Kurumu

Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Bilirkişilik Daire Başkanlığını, Bilirkişilik Danışma Kurulunu ve Bilirkişilik Bölge Kurullarını da içine alan “Kurumsal Yapı”yı ifade eder.

B. Bilirkişiliğin Meslek Olup Olmadığı

 Meslekler için işlerlik kazanabilecek bir hukuki yapılanma modeli olan Odalar Birliğindeki şeklindeki yapılanmanın bilirkişilik kurumuna uygun düşmeyeceğinden, bilirkişilik  bir meslek  olarak nitelendirilemez.

  Meslekten söz edilebilmesi için özel bir bilgiye ihtiyaç gösteren öğrenilen bir sanatın az veya     çok sürekli bir biçimde icra ediliyor olması gerekir.

C. Hukukumuzda Bilirkişilik

Bilirkişi incelemesine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince ADLİ YARGI MERCİLERİ, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu gereğince de İDARİ YARGI MERCİLERİ tarafından müracaat edilmektedir.

Hukuk davalarında bilirkişilik konusundaki mevzuat hükümlerine temel olarak, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 275 ila 286 maddeleri, yeni 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ise 266 ila 287 maddeleri arasında yer verilmiştir.

Ceza davalarında bilirkişilik konusundaki mevzuat hükümleri temel olarak mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 66 ila 78 maddeleri arasında ve yeni 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun ise 62 ila 73 maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Ceza Muhakemeleri Kanununda öngörülen sistemde, bilirkişinin kural olarak Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca her yıl için belirlenen ve uzmanlık alanlarına göre tespit ve ilan edilen listedeki kişilerden atanması, hakim veya savcılık tarafından liste dışından bilirkişi atanması durumunda ise bunun gerekçesinin atama kararında belirtilmesi gerektiği kabul edilmiştir.

Kanundaki bu düzenlemeye karşın, uygulamada yaygın şekilde mahkemelerin kendilerini herhangi bir kuralla bağlı hissetmeksizin, listede olup olmadığına bakmadan istedikleri belli kişileri pek çok davada bilirkişi olarak tayin ettikleri görülmüştür.

İdari davalarda bilirkişilik konusundaki mevzuat hükümleri temel olarak  2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31 inci maddesinde düzenlenmiş ve  bilirkişilik konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulmuş ise de, yine aynı maddede bilirkişinin mahkeme veya hakim tarafından re’ sen seçileceği hükmü getirilmiştir.

D. Hukukumuzda Bilirkişilik Mevzuatı ile İlgili Değişiklikler ve Düzenlemeler

1. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunundan Önceki Düzenlemeler

Türk Hukuk Sisteminde bilirkişilik (ehlivukuf) kavramına ilk olarak 18/06/1927 tarihli mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer verilmiştir.  Ancak mülga 1086 sayılı Kanununa göre bilirkişi raporunun hukuki niteliğinin takdiri delil olduğu göz önünde bulunduğunda, bilirkişilik (ehlivukuf)  müessesinin delilleri elde etme amacıyla oluşturulduğu sonucuna varılmaktadır.

Ayrıca, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda hangi vasıftaki kişilerin bilirkişi olarak tayin edilebileceği konusunda sınırlayıcı herhangi bir düzenleme yer almadığından, itilaf konusu olayın mahiyetine göre konu hakkında özel veya teknik bilgiye sahip olduğu varsayılan herkesin bilirkişi olarak atanabilmesi mümkün bulunmakta idi.

Ancak, hukuk davalarından sayılan kamulaştırma davalarında 2006 yılında çıkarılan Yönetmelikte bilirkişi atanması amacıyla liste oluşturulacağı öngörülmüştür. Buna göre; Meslek Birliğine Bağlı İhtisas Odalarınca her il için seçilecek on beş ile yirmi beş kişiden oluşacak listenin ve il merkezleri için İl İdare Kurulları, ilçe merkezleri için İlçe İdare Kurullarınca bu bölgede oturan ve bu bölgede gayrimenkul sahibi olan mühendis ve mimarlar arasından seçilerek oluşturulacak on beş kişilik listenin ilgili Valilik tarafından onanarak il merkezleri ve ilçelerdeki Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderileceği ve kamulaştırma davalarında başvurularak bilirkişilerin bu listelerden seçileceği, öngörülmek suretiyle bu konudaki başıboşluğa son verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa bakıldığında ise bilirkişinin hakimin yardımcısı konumunda bulunması olgusunun ağırlık kazandığı görülmekle birlikte, bundan hareketle hakimler hakkındaki yasaklılık (HMK34) ve red (HMK36) sebeplerinin bilirkişiler hakkında da uygulanması, esası getirilmiştir.

6100 sayılı HMK’ da bilirkişilik kavramı ile ilgili yapılan yeni düzenlemeler özetle şunlardır;

- HMK 266’da yapılan düzenleme ile, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı, hüküm altına alınmıştır.

- HMK 268’de yapılan düzenleme ile, bölge adliye mahkemeleri bünyelerindeki adli yargı adalet komisyonları tarafından bilirkişi listelerinin oluşturulacağı ve bilirkişilerin buna görevlendirileceği, açıklanmıştır.

- HMK 275’de yapılan düzenleme ile, bilirkişiye haber verme yükümlülüğü, getirilmiştir.

“Bilgisine başvurulan bilirkişi, kendisine tevdi olunan görevin, uzmanlık alanına girmediğini, inceleme konusu maddi vakıaların açıklığa kavuşturulması ve tespiti için, uzman kimliği bulunan başka bir bilirkişi ile işbirliğine ihtiyaç duyduğunu veya görevi kabulden kaçınmasını haklı kılacak mazeretini bir hafta içinde görevlendirmeyi yapan mahkemeye bildirir.

Bilirkişi, incelemesini gerçekleştirebilmek için, bazı hususların önceden soruşturulması ve tespiti ile bazı kayıt ve belgelerin getirtilmesine ihtiyaç duyuyorsa, bunun sağlanması için, bir hafta içinde kendisini görevlendiren mahkemeye bilgi verir ve talepte bulunur.”

- HMK 276’da yapılan düzenleme ile, bilirkişiye görevi bizzat yerine getirme yükümlülüğü, getirilmiştir.

“Bilirkişi, mahkemece kendisine tevdi olunan görevi bizzat yerine getirmekle yükümlü olup, görevinin icrasını kısmen yahut tamamen başka bir kimseye bırakamaz.”

- HMK 277’de yapılan düzenleme ile, bilirkişiye sır saklama yükümlülüğü, getirilmiştir.

“Bilirkişi, görevi sebebiyle yahut görevini yerine getirirken öğrendiği sırları saklamak, kendisi ve başkaları yararına kullanmaktan kaçınmakla yükümlüdür."

- HMK 279’da yapılan düzenleme ile, bilirkişi raporunda ve sözlü açıklamalarında hukuki değerlendirmede bulunulamayacağı, hüküm altına alınmıştır.

- HMK 283’de yapılan düzenleme ile,  Adalet Bakanlığınca bilirkişi gider ve ücret tarifesinin düzenlenmesi ve tarifenin de Bakanlıkça her yıl güncellenmesi, esası benimsenmiştir.

- HMK 284’de yapılan düzenleme ile, bilirkişinin Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisi olduğu, esası getirilmiştir.

- HMK 285’de yapılan düzenleme ile, bilirkişinin hukuki sorumluluğu,  açıklanmıştır.

- HMK 286’da yapılan düzenleme ile, bilirkişinin hukuki sorumluluğuna ilişkin olarak açılacak olan davaların hangi mahkemelerde görüleceği ve yine sorumlu bilirkişiye karşı açılacak olan rücu davalarına hangi mahkemelerin bakacağı, açıklanmıştır.

- HMK 287’de yapılan düzenleme ile, bilirkişiye rücu davalarında zamanaşımı,  açıklanmıştır.

Mevcut Usul Kanunlarına göre bilirkişiler, yargı çevresinin yer aldığı Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca oluşturulan listelerde yer alan bilirkişiler arasında seçilmekte, bu listelerde istenilen uzmanlık alanında bilirkişinin bulunmamasının halinde  ise gerekçesi belirtilmek suretiyle liste dışından da bilirkişi görevlendirilmesi yapılmaktadır.

2. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile getirilen Değişiklik ve Düzenlemeler

2.1 Değişiklik ve Düzenleme Nedenleri

Uygulamada ve doktrinde bilirkişilik kurumuna ve bilirkişilere yönelik eleştirilerin bulunması değişiklik ve düzenleme yapılması ihtiyacını doğurmuştur.

2.1.1 Bilirkişilik kurumuna yönelik eleştiriler genel olarak aşağıdaki gibidir;

-  Adalet Komisyonları tarafından liste oluşturulması dışında kurumsal bir yapının bulunmaması

-  Tüm yargı kollarını kapsayacak bir bilirkişilik sisteminin kurulmaması

-  Bilirkişilerin mesleki yeterlik ve yetkinlik düzeylerinin belirlenmemesi

-  Temel bilirkişilik eğitimi verilmemesi

-  Liyakati bulunan bilirkişilerin sisteme yeterince dahil edilmemesi ve sertifikasyonunun sağlanamaması

-  Bilirkişi raporlarının standardının belirlenmemesi

-  Denetim mekanizması kurulmaması

-  Bilirkişiliğe ilişkin kuralların ve etik ilkelere aykırı davrananların sistem dışına çıkarılmaması

-  Bilirkişilik alanına ilişkin düzenleyici işlemler yapılmaması

2.1.2 Bilirkişilere yönelik eleştiriler ise genel olarak aşağıdaki gibidir;

-  Bilirkişilerin ihtiyaç duyulan yetkinlikte ve yeterlilikte olmamaları

-  Bilirkişilerin hakimin görev ve yetki alanına girmeleri

-  Raporları süresinde teslim etmemeleri

-  Denetime elverişli ve yargı mercilerini tatmin edecek şekilde rapor hazırlamamaları ve bu nedenle de ek rapor alınmasına veya yeni bilirkişi incelemesi yapılmasına sebep olmaları

-  Heyet halinde görev yapan bilirkişilerin rapora yeteri kadar katkı vermeyerek sadece imzalamakla yetinmeleri

-  Bilirkişiliği meslek olarak görmeleri

Bu eleştiriler bilirkişilere ve bilirkişilik kurumuna olan güveni zedelediği gibi yargıya olan güveni de olumsuz etkilemektedir. Ayrıca bu eleştiriler, Anayasanın  36 ncı maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının tesisi bakımında da dikkate alınmak durumundadır.

2.2 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile Yapılan Düzenlemeler

Adalet Bakanlığı İle Avrupa Birliği arasında 2013 ila 2015 yılları arasında yürütülen “geliştirilmiş bilirkişilik sistemi eşleştirme projesi” sonucunda, bu alanda yaşanan sorunların çözümü için bilirkişilerin sertifikasyonu, eğitimi, denetimi ve performans ölçümlerinin yapılması, bilirkişilere düzenleyici ve denetleyici bir yapının kurulması ihtiyacı vurgulanmıştır.

17/04/2015 tarihinde kamuoyuna duyurulan yargı reformu stratejisinde, bilirkişilik müessesinin gözden geçirilerek kurumsal olarak yeniden yapılandırılması, hedeflenmiştir.

Bu doğrultuda yeni bir  Bilirkişilik Kanunu hazırlanmış ve 24/11/2016 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu  adli ve idari yargı alanında yürütülen her türlü bilirkişilik faaliyetini tek çatı altında toplamaktadır.

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde Bilirkişilik Daire Başkanlığı kurulmuş, ayrıca Bilirkişilik Danışma Kurulu ve her Bölge Adliye Mahkemesinin bulunduğu yerde Bilirkişilik Bölge Kurulları oluşturulması esası getirilmiştir.

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu  ile, bilirkişiliğe kabul şartları yeniden gözden geçirilmiş, bilirkişiliğe başvuru ve seçilme usulleri yeniden belirlenmiş ve bilirkişilik sicilinin oluşturulması esası benimsenmiştir.

2.3 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile Yapılan Değişiklikler

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununda, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda değişiklik yapılmıştır.

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu  ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda bilirkişilik kavramı ve bilirkişilik ile ilgili yapılan değişiklikler özetle şunlardır;

- HMK 266’da yapılan değişiklikle,  hukuk öğrenimi görmüş kişilerin hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceği, hüküm altına alınmıştır.

- HMK 268’de yapılan değişiklikle, bilirkişi listesinin Bilirkişilik Bölge Kurulu tarafından hazırlanacağı ve hazırlanma esasları,  açıklanmıştır.

- HMK 269’da yapılan değişiklikle, bilirkişiler hakkında uygulanan disiplin hükümlerinin Bilirkişilik Bölge Kuruluna bildirileceği, hüküm altına alınmıştır.

- HMK 271’de yapılan değişiklikle, bilirkişilerin Bölge Adliye Mahkemesi Bilirkişilik  Bölge Kurulu veya bulunduğu yerdeki İl Adli Yargı Adalet Komisyonu huzurunda yemin etmeleri, esası getirilmiştir.

- HMK 274’de yapılan değişiklikle, hukuki ve cezai sorumluluğa ilişkin hükümler dışındaki yaptırımların uygulanmasının Bilirkişilik Bölge Kurulundan talep edileceği, hükmü getirilmiştir.

- HMK 279’da yapılan değişiklikle, hakim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirmenin bilirkişi raporunda veya sözlü açıklamalarında yapılamayacağı, sadece çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlarda açıklamada bulunabileceği, hükmü getirilmiştir.

Yapılan bu düzenleme ve değişiklikler  ile bir taraftan, bilirkişilik kurumu ve bilirkişilik kavramı tüm Kanunlar nezdinde standart hale getirilmiş, kurumsal yapı oluşturulmuş, özellikle bilirkişilerin liyakat esasına göre seçilmeleri ve sürekli kendilerini güncellemeleri için bir takım düzenlemeler yapılmasının yanı sıra, kasten veya ağır kusur sebebiyle bilirkişilere verilecek olan cezalar ve yaptırımlar  da artırılmıştır.

2.4 Geçiş Hükümleri

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu  GEÇİCİ MADDE 1 “(1)Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç bir ay içinde Danışma Kurulu ve bölge kurullarının üyeleri ilgili kurum veya kurullar tarafından seçilir ve Daire Başkanlığına bildirilir. (2) Danışma Kurulunun ilk toplantı tarihi, üyelerin üç yıllık görev süresinin başlangıcı olarak kabul edilir. (3) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yürürlüğe konulur ve bu yönetmeliklerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç altı ay içinde bilirkişilik sicili ve listeleri oluşturulur. (4) Bilirkişilik sicili ve listelerinin oluşturulmasını müteakip bu sicil ve listelere uygun bilirkişi görevlendirilmesini sağlamak amacıyla Bakanlık tarafından bir ilan yapılır. Bu ilan yapılıncaya kadar mevcut bilirkişi listelerine göre bilirkişi görevlendirilmesine devam olunur ve bu bilirkişiler görevlerini tamamlar.”

E. Bilirkişinin Sorumluluğu

1. Hukuki Sorumluluğu

1.1 Alman Hukukunda

Doktrinde ve egemen olan görüşe göre faaliyetin ürünü olarak ortaya çıkan oy ya da görüş tıpkı tanık beyanı gibi sadece bir ispat aracı işlevi yerine getirir. Onun bir kamu görevi yaptığı ve işlevinin bu konu itibariyle de hakime benzediği, hakimin yardımcısı olduğu iddia edilemez.

1.2 Avusturya Hukukunda

Bu hukuk sisteminde de bilirkişiler yargının bir organı ve dolayısıyla kamu görevlisi olarak görülmediği için bilirkişinin kusurlu iradesinin ürünü olan gerçeğe aykırı raporun verilmiş bulunmasından kaynaklanan zararların tazmini için devletin mali sorumluluğunu öngören yasal düzenlemenin işletilmesine olanak verilmemiştir.

Bilirkişinin kusurlu iradesinin ürünü olan gerçeğe aykırı rapor hükme dayanak yapılmış, bu hüküm kesinleşmiş ve yargılanmasının yenilenmesi yoluyla da artık ortadan kaldırılması olanağı kalmamışsa sözü edilen halden ötürü zarar görmüş olan kimse, uğramış olduğu bu zararın tazmini için bilirkişiye sorumluluk davası açabilir.

1.3 İsviçre Hukukunda 

İsviçre hukukunda da bilirkişilerin hukuki sorumluluğu konusunda muhtelif görüşler iler, sürülmüştür.

Bir görüşe göre bilirkişi hatalı rapor nedeniyle taraflara ve üçüncü kişilere vermiş olduğu zararlardan ötürü haksız fiil hükümlere göre sorumlu tutulabilir.

Diğer bir görüşe göre ise, bilirkişinin hukuki sorumluluğunun tayininde resmi işlevler ( mesleğin kamu görevlisi olarak ifa edilmesi – devletin sorumluluğu ) ile mesleki işlevler ( mesleğin kamu görevlisi olmadan ifa edilmesi – haksız fiil ) arasında bir ayrım yapılması gerekmektedir.

1.4 Türk Hukukunda

Bilirkişi, Anayasanın 129 uncu maddesinin 5 inci fıkrası anlamında kamu görevlisi ve yine anayasanın 40 ıncı maddesinin 2 nci fıkrası anlamında ise resmi görevli durumundadır. Bu nedenle kusurlu olarak gerçeğe aykırı rapor verilmiş olmasından kaynaklanan zararlardan dolayı devlet birinci dereceden sorumlu olacak, ancak, onun da kusurlu bilirkişiye rücu hakkı saklı bulunacaktır.

Aynı doğrultudaki HMK ’nın 285 ve 286 ncı maddelerinde de mevcuttur.

Bilirkişilerin gerçeğe aykırı rapor vermiş olmalarından kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulabilmesi için gerekli koşullar ( dayanak TBK 41’de açılananhaksız fiil hükümleri ) aşağıdaki gibidir;

- Bilirkişi gerçeğe aykırı bir biçimde rapor düzenleyip vermiş bulunmalıdır.

- Gerçeğe aykırı rapor düzenlenmesi olgusu bilirkişinin kastının ya da ağır ihmalinin ürünü olmalıdır.

- Bilirkişinin kusurlu olarak gerçeğe aykırı rapor düzenleyip vermiş bulunmasından dolayı bir zarar doğmuş bulunmalıdır.

- Kusurlu olarak gerçeğe aykırı rapor düzenlenip verilmesiyle meydana gelen zarar arasında uygun bir illiyet bağı bulunmalıdır.

Devlet aleyhine açılacak tazminat davaları ve bilirkişiye karşı açılacak olan rücu davaları adli yargıda görülecek olup, ayrıca bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı beyandabulunduğunun bir ceza mahkemesi hükmüyle sabit olması durumunda ise, bunun HMK 375/f maddesi uyarınca “yargılamanın iade sebebi” sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

2. Bilirkişinin Cezai Sorumluluğu

6100 sayılı HMK’ nın 284 üncü maddesi uyarınca bilirkişi Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisidir. Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisi konumunda bulunduğuna göre, bilirkişi tarafından memurların işleyebileceği suçlar   ( rüşvet, irtikap vb. ) da işlenebilir. Yine bilirkişi, üstelenmiş olduğu bilirkişilik görevinin yürütümü sırasında taşıdığı resmi sıfatı gereği ve görevi sebebiyle kedisine tevdii edilmiş olan yada tesadüfen öğreniş olduğu resmi sırları ifşa edecek olursa, onun sözü edilen bu eylemi Türk Ceza Kanununun 258 inci maddesinde öngörülen “göreve ilişkin sırrın açıklanması” suçunu oluşturur.

Bilirkişi olarak atanan kişi kanunen bilirkişilik yapma zorunluluğu bulunan kimselerden olup müteaddit olarak ( müteakip defalar ) gelmemenin sonuçlarını öngören ihtarı da içerecek şekilde usulüne uygun bir biçimde mahkemeye davet edilmesine rağmen gelmemiş ya da bilirkişiliği kabul zorunluluğu olmayanlar da dahil bilirkişi, olarak görevlendirilen kimse yapılan davete icabet etmiş, bilirkişilik yapmak üzere mahkemeye gelmiş, bu görevi kabul etmiş, fakat hiçbir sebep göstermeksizin bilirkişilik görevini ifadan kaçınmışsa, onun sergilemiş olduğu bu tutum ve davranışları Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesi uyarınca “görevi kötüye kullanma” suçunu oluşturur. Her ne kadar HMK 269/2 maddesinde bilirkişilerin gelmekten veya gelip de bilirkişilik görevlerini ifadan kaçınmaları halinde tanıklığa ilişkin disiplin hükümlerinin ( HMK 245 ) uygulanacağı kararlaştırılmış ise de, bu fiil aynı zamanda hem disiplin hem de genel ceza hukuku bakımlarında ayrı ayrı suç oluşturmaktadır.

Yine benzer şekilde, bilirkişiler taraflardan birisince vaat olunan para veya herhangi bir çıkar karşılığında adliye huzurunda gerçek dışı rapor vermiş veya oy ve görüş açıklamışsa, sözü edilen eylem hem “rüşvet” suçuna hem de “gerçeğe aykırı rapor verme” suçuna vücut verir ve bu durumda, sanık bilirkişiye her iki suçtan ötürü ayrı ayrı ceza verilir.

TCK ‘ nın 276 maddesindeki “ gerçeğe aykırı mütalaada bulunan bilirkişi için bir yıldan üç yıla kadar hapisle cezalandırılmasına ” ilişkin hüküm 6754 sayılı BilirkişilikKanununun 41 inci maddesi ile “üç yıldan yedi yıla” şeklinde değiştirilmiştir. Böylece dava zamanaşımı süresi ( TCK 66/d ) 8 yıl iken 15 yıla, ceza zamanaşımı süresi (TCK 68/d ) ise 10 yıldan 20 yıla çıkarılmıştır.

 

* Av. Recep BAKİ tarafından hazırlanmış olup tüm hakları saklıdır...*

Bu Makaleyi Paylaşın

Hukuki Danışmanlık

Hukuki konularda profesyonel danışmanlık için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

İletişime Geçin
Bu sayfa 171 kez görüntülendi